Telepati 09/1995 – Bir Hastane… – 01.09.1995

Basın

Mesela bizim bir projemiz var; Amerika’da çok büyük bir telefon şirketiyle Amerika-Türkiye arasındaki iletişimi gerçekleştirecek hatlar kurup, çalıştırmak. Projenin amacı; Amerika’daki 800’lü hat dediğimiz “talk free” ücretsiz hatları Türkiye’den arama imkanı sağlamak.

Evet bir hastane ama burada insanlar değil, bilgisayarlar tedavi oluyor. Ayrıca bir hastanede nasıl hastalığı önlemek veya geçmesini sağlamak için ilaç veriliyorsa burada da bilgisayarların etkin kullanılması, hataların minimuma indirgenmesi için bilgisayar kullanıcılarına teknik, bilgilendirici eğitim veriliyor.

Telepati, Türkiye’nin kendi alanında öncü bir kuruluşundan, Bilgisayar Hastanesi’nden Sayın Ahmet OKYAY’ın Bilgisayar Hastanesi’nin nasıl oluşturulduğu, neler amaçladığı, kısa ve uzun dönemdeki projeleri hakkında görüşlerini aldı.

Telepati: Bilgisayar Hastanesi neler yapar, kuruluş amaçları ve gelecekteki projeleri nelerdir?

Okyay: Bilgisayar Hastanesi satış yapmayan, tamir, bakım ve onarım hizmetleri veren bir kuruluş olarak 3 sene once faaliyete başladı. 3 senedir yaptığımız işler tamamen sektörde servis bilincini oturtmak, daha önce çok uluslu, çok büyük veya ana-çatı bilgisayarlardaki servis anlayışını PC seviyesine indirgeyerek bir standart oluşturmak oldu. Standartı oluştururken de yanında gelen 2. bir standardı; fiyat standartlarını oluşturmaya çalıştık. Bunda da 3 sene içerisinde yeteri kadar başarılı olduk. Hedef; ilk başta belirlendiği gibi servise alışık olan büyük kullanıcılar, çok uluslu firmalar, PC parkuru büyük olan firmalar, büyük ve orta boy firmalardı. PC sektörü 80’li yılların başında devreye girdi. 80’li yılların ortalarında makina alınmaya başladı. Bu dönemde makina programlardan daha önemliydi, programları bedava verin, hediye edin dendi. 90’lı yılların başında programın makinadan daha önemli olduğu anlaşılmaya başlandı. Türk firmaları dahil herkes önce program sonra makina, makina çok önemli değil demeye başladılar. 90’lı yılların ortalarına geldiğimiz şu sıralarda marka bilinci ortaya çıktı. Marka bilincinin öne çıkmasındaki en büyük etken; servis, bakım olayının çok önemli olduğunun ortaya çıkmasıdır. Bakımın sadece markayla da sağlanamayacağı kullanıcılar tarafından anlaşıldı. Artık büyükten başlayarak küçüğe doğru kullanıcılar bakım hizmetlerinin önemini farkettiler.

Telepati: Sizin oturtmaya çalıştığınız bakım standartını biraz daha yakından tanıyalım.

Okyay:  Bizim yapmaya çalıştığımız, bütün dünyada olan bakımın kapsadığı konuları Türkiye’de standartlaştırmak. Çok basitçe anlatacak olursak; öncelikle fiziksel parça dediğimiz elektronik parçaların yani bilgisayarın tamamının donanım bakımını, temizliğini yapmaktır. Donanım bakımından sonra ki burada parça değiştirilebilir, fiziksel tamiratlar yapılabilir. Diğer önemli bir konu ise işletim sisteminin aslında doğru kurulmamasından ve doğru ayarlanamamasından dolayı bütün sistemin doğru çalışmamasıdır. Onlarca, yüzlerce makina birbirine bağlı çalışırken donanımda bir problem olmasa dahi işletim sisteminde parametreler doğru ayarlanmadığı için sistemler çalışmıyor gibi gözüküyor. Dolayısıyla biz bakım sırasında işletim sistemi desteği de vermek zorunda kalıyoruz. Bunun dışında son 4-5 senenin moda problemi virüsler. Virüsler de sistemin dönem dönem kilitlenmesine, doğru çalışmamasına veya ok olmasına neden oluyor. Bu yüzden o müdahaleyi yapmak zorundayız. Sonuçta hastane olarak sistemin ayakta kalmasına çalışıyoruz. Ayakta kalmasını sağlarken karışmadığımız tek bir konu var; uygulama programları. Bunun yanında çok kullanılan bizim Utility olarak tabir ettiğimiz , daha once Lotus veya PW olarak piyasada bulunan tablo-analiz programları bugün yerini Word, Excel, Office-Set gibi Windows türü uygulamalara bırakmış durumda. Bu tür uygulamalarda da ister istemez, kullanıcılar henüz çok bilinçli olmadıkları için yaptıkları hatalara da bakıyoruz. Yani özetleyecek olursak;  donanım periyodik bakımı, donanım tamir-onarımı, işletim sistemi destek programlarının ayarlarının yapılması hastanenin temel görevlerini oluşturuyor.

Telepati: Piyasada bulunan programlar ve kullanıcıları hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Okyay:  Windows’u ele alalım. Windows, 94 kriz döneminde ve öncesinde piyasadaydı ama çok fazla yaygın değildi. Office-Set ise hemen hiç kullanılmıyordu. 95 yılına gelindiğinde neredeyse kullanıcıların %80 – %90 ının bu programı kullandığı görülüyor. Tabii ki programın yaygınlaşmasında Microsoft’un Türkiye’ye gelmesinin, programın Türkçeleştirilmesinin büyük katkıları var. Fakat bu durum bir çok problemi beraberinde getiriyor, kullanıcılar eğitimsiz, programı tam kapasite kullanmayı bilmiyorlar. Üstelik sadece kullanıcılar değil, bilgisayar satıcılarının da büyük bir kısmı yeterince eğitimli değil. Çünkü program ve uygulama sektörü çok hızlı gelişiyor. Dolayısıyla averaj bir programcının birşeyleri takip edebilmesi o kadar kolay değil. Her geçen gün gelişmiş programlar çıkıyor ve bunları öğrenmek çok uzun zaman alıyor. Sonuçta kullanımda birçok problem ortaya çıkıyor. Bizce önümüzdeki dönemin problemleri bunlar olacak. Mesela bu dergi yayınlandığı zamanlarda Windows 95 resmen satılmaya başlanacak ve bir sürü kargaşa yaşanmasına yol açacak. Daha Windows 3.11 yeteri kadar oturtulamadı. Hem servis verecek olan kişilerin hem de kullanıcıların bu şartlarda Windows 95’e geçmeleri elbette birtakım sorunlar yaşatacak. Şu ana kadar piyasaya Novell NetWare işletim sistemi hakimdi. Önümüzdeki iki sene içerisinde bu sistem çok hızlı bir şekilde yerini Microsoft’un NT’sine bırakacak. Tabii bunda Novell’in olsun Microsoft’un olsun stratejileri çok önemli. Novell bir zaman sonra piyasadan gidecek dedik ama bu, Unix kadar hızlı olmayacak. Gitmelerinde bana göre en büyük nedenlerinden biri; Microsoft’un fiyatları çok düşük, Novell’in ise fiyatlarını çok yüksek tutması. Diğer bir etken ise; Türkiye’de korsan program kullanımının önüne geçmek için yapılan yasal çalışmaların insanların gözünü korkutması. Microsoft ürünlerinde yazılım ücretlerinin çok büyük miktarlarda olmaması nedeniyle insanlar kullandıkları programları legalize etmek istiyorlar. Legalize olmak isterkende Office-Set ağırlıklı ve ucuz olan NT’yi seçiyorlar.Burada bizim görevimiz; hem geçiş döneminde hem de geçtikten sonra bu sistemleri ayakta tutabilmek.

Telepati:  INTERNET’in Türkiye’ de kullanımı, yaygınlığı ne ölçüde sizce?

Okyay:
  İletişim bilgisayar işinin yeni ve bence hakiki yönü. Bilgisayar firmalarının % abartılı bir rakamı 70-80’i belki de daha yukarısı INTERNET diye bir kavram olduğunu biliyor fakar maalesef nasıl bağlanabileceğini, nasıl çalışabileceğini, hangi aşamalardan geçip neler yapacağını detaylı olarak bilmiyor. Bugün INTERNET’in hatları konusunda Türkiye’de belli polemikler var; tekelciliğe doğru gidiliyor gibi. Çeşitli BBS’ler kurulmuş durumda ama ticari uygulama olarak bu BBS’lere herhangi bir ulaşım yok. Mesela TÜRPAK’a dial-up bağlanabiliyorsunuz ama hotbird’ini bile değiştiremiyorsunuz. Yani bazı yazılımlarda değişiklikler yapılması gerekiyor. Hala kişiye özel olmaktan öteye gidemeyen uygulamalar var. Türkiye’de en büyük sorun, standartların tam olarak oturmamış olması ve organize bilgi kaynaklarının bulunmamasıdır. Yani sistemi kuruyorsunuz ama elektronik medyaya girilmiş organize kaynaklar yok. Bilgilerin elektronik medyaya girilmesi çok uzun süre gerektirecek. Amerika’nın Avrupa’nın bugünki durumda olmalarının nedenlerinden biri; seneler önce bilgi işlem seviyesinde, bilgiler devamlı bilgisayara girildiği için bugüne kadarki elde edilen tüm bilgilerin son şeklinin bir veri tabanı halinde ellerinde bulunuyor olması. Halbuki Amerika online türü bir sistem kurabilmesi için 700-800 bilgi birimi olması lazım ki, gerçek anlamda INTERNET’e girdiğimiz zaman bir yerlere ulaşabilesiniz. Aslında INTERNET’ e girildiği zaman üniversitelere ulaşıp, buralardaki mikrofiş kütüphanelerinden normal elektronik kütüphanelerine kadar ulaşabilmekte. Oysa Türkiye’ de böyle bir uygulama yok. Belki Tübitak’ta vardır ama onlar da yeterince duyurmuyorlar. Türkiye’ de altyapı olmadığı için biz teknoloji olarak bütün hizmetleri versek de uygulamaya geçip gerçekten birşeyleri kullanabilme olayı daha birkaç sene geriden gelecektir. Bugün Amerika’da INTERNET CAFE dediğimiz cafeler var. Bu cafelerde kahvenizi içip, dersinizi çalışıp, bilgisayar aracılığıyla istediğiniz bilgiyi edinip işlerini halledebiliyorsunuz. Bazı arkadaşlarım bana gelip “ Biz de INTERNET CAFE açalım” diyorlar. Sonra sordukları sorular “ Kahveyi ne kadardan satarız, ekmeği kaça satarız, içine döner koyalım mı?” şeklinde, yani işin bilgisayar, iletişim kısmı onlar için önemli değil. Şekil olarak herşeyimiz var ama içerik kısmının boş olmasının sancılarını çekiyoruz. Bu sancılar ortaya çıktığında da bizim yaptığımız işin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Aslında bu iletişim ağına cep telefonları bağlayabiliyorsunuz. Apple’nın Newtone’unun benzeri telefonu bağlayabiliyorsunuz, borsadan, ev muhasebesine kadar herşeyi tutabiliyorsunuz, alışveriş yapabiliyorsunuz. Mesela bizim böyle bir projemiz var; Amerika’da çok büyük bir telefon şirketiyle Amerika-Türkiye arasındaki iletişimi gerçekleştirecek hatlar kurup, çalıştırmak. Projenin amacı; Amerika’da 800’lü hat dediğimiz “talk free” ücretsiz hatları Türkiye’den arama imkanı sağlamak.

Bir de bize 1983’te gelen projeden bahsetmek istiyorum; Ev Kontrol Sistemi, sistemin dergileri var, bütün donanım yazılımı hazır. Biz 1995’te sistemi yeni baştan keşfedip Türkiye’de uygulamaya çalışacağız. 1997’de piyasaya sürmeyi düşünüyoruz.

Son olarak söylemek istediğim; uzun dönemde ümitsiz değiliz. Tabii bu, sektördeki insanların bilinçli iş yapmasına bağlı ki zaten piyasa bunu ister istemez gerekli kılacak. Şu anda biz tekiz diyoruz, ciddi olarak karşımıza kimse rakip olarak çıkmıyor. Bir çok konuda ciddi ithalatçı sayısı az, ciddi yazıcı, yazılım firması, çocuk programı geliştirici, dergici sayıları çok az, PC üzerine toplam 19 ya da 20  tane yabancı dergi var. Bunlar da İngiliz ve Amerikan dergileri. İthal edilen bu dergiler herhalde mevcutların 1/10 udur. Bizim sektöre bakıyorsunuz 3, bilemediniz 5 tane dergi var. Ortalama dergici 3 senede, ortalama donanım ithalatçısı 3 senede, ortalama yazılımcı 3 senede, ortalama tamirci 6 ayda kapanıyor. Böyle bir sektör uzun dönemde bizi bir yere getirmez. Bunun için eksi-para sahibi güçlü firmaların biraz daha günün şartlarına adapte olmaları, Tübitak’çıların, Bilişim’cilerin içlerine gençleri de alarak yavaş yavaş sekörün gerçek ihtiyacına doğru bir yapılanma gerçekleştirmeleri gerekiyor. Elbette bu şekilde güçlenme, yapılanma belli bir zaman alacaktır ama sizlerin ve bizlerin karşılıklı desteği bu sürecin hızlanmasına ve kolay aşılanmasına yardımcı olacaktır.